Will this noise never cease? (2015)
for bass voice and orchestra
commissioned by Cemal Reşit Rey Concert Hall
18 Mart 1915’de müteffik birliklerinin deniz donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçme denemesi başarısızlıkla sonuçlanır. Bunun üzerine boğaz geçişini güvenceye almak ve İstanbul’u ele geçirmek için kara harekatı emri verilir. 25 Nisan’da karaya çıkarma yapacak ordunun içinde, yaklaşık otuz bin kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda birlikleri de (ANZAK) bulunmaktaydı. Bu ANZAK birliklerinin tarihindeki ilk savaş olur ve en başından itibaren iki ulus için de derin etkiler bırakacaktır. Altı ay süren savaş, müteffiklerin büyük kayıplar vererek yenilgisiyle sonuçlanır, ancak bu ANZAK’ların Gelibolu’da vermiş oldukları mücadelenin etkisini azaltmaz. 25 Nisan, Avustralya ve Yeni Zelanda’da savaşın bütün acılarının ve askerlerin fedakarlığının bir mirası olarak anılmaktadır. Çanakkale savaşı, kendisini savunmak için onur mücadelesi veren bir ulus ile dünyanın öbür ucuna kendilerinin de anlamını çok bilmediği bir savaşa giden Avsturalya ve Yeni Zelanda’nın ortak bir acı etrafında karşılıklı saygı ve dostluk oluşturmalarına yol açmıştır.
Bu eser Çanakkale’de savaşan iki Anzak askerinin yazmış olduğu günlüklerden esinlenerek oluşturulmuştur. Askerlerin günlüklerinde ortaya çıkan savaş sahneleri müziğin bütün ses dünyasını meydana getirir. Eser bir şarkıdan çok monodrama niteliğindedir ve kullanılan metin de bu iki askerin günlüklerinden alıntılanan ve onların savaş alanındaki korkunç deneyimini yanıstan fragmanlardan oluşur.
Eser orkestranın bir savaş ortamı yaratması ve şancının da buna karşı gösterdiği tepki üzerine işler. Orkestra bazen savaş seslerini nerdeyse onomotopik bir şekilde birebir taklit eder bazen de bir atmosfer yaratmaya çalışır. Parça aslında tam bir program da izlemektedir. İlk olarak asker, gemide çıkarmayı beklemektedir. Uzaktan bomba sesleri duylur. Çıkarma yapıp, sahile iner inmez herşey çok hızlı bir şekilde akar: vızıldayan mermiler, patlayan bombalar ve her tarafa kaçışan insanlar. Asker bir an başını kaldırıp etrafına bakar ve kelimelerle anlatılamayacak bir ızdırap ve acı görür. Siperin bulnduğu dere yatağı ölü ve yaralılarla doludur. Ölüleri gömmek için zaman yoktur ve savaşmak ve daha fazla siper kazmak zorundadır. Birer birer arkadaşlarının öldüğüne tanıklık eder ve onun için de ölüm artık bir an meselesidir.
Eserde, bu savaş alanının betimlenmesi için orkestra çalgıları sık sık özel effektlere başvurur. Parça bir armonik veya melodik bütünlük üzerine değil de bu gürültülü ses dünyasının üzerine kurulmuşur. Enstrümanların, normalde çıkarmasına alışık olmadığımız sesleri, savaşın yıkım gücünü ve getirdiği tarifsiz acıları bir anlamda taklit etmek için kullanılmıştır.
“Uzaktan Çanakkale boğazının açılışını seçebiliyorsunuz.
bombaların zayıf gürltüsü...
silahların sesi gitikçe yaklaşıyor.
şarapnel parçaları yeri dövüyor.
sanki büyük bir oyunmuş gibi binlerce asker ölüme koşuyor.
sahilde bulabildiğimiz herşeyin altında siper alıyoruz.
lanet olası gürültüye dayanamıyorum.
çığlık atan şarapnel parçalarının oluşturduğu bu korkunç cehennemin içinde...
dere yatağı yaralılarla tıkanmış.
dinmeyen silah seslerinin gürültüsünden sonra, savaş alanının acı, pislik ve perişanlığı...
Liste okundu- ne kadar yürek yıkıcı- arka arkaya isimler okunuyor.
zavallı parçalanmış şeyler, acı içinde kıvranıyorlar.
burkulmuş insanların ve mermi sağnağı içinde...
Ne kadar korkunç bir gece, siper ele geçirildi ve arkadaşlarımız içinde kayboldu.
yararlıların çığlıkları, patlayan fişekler ve kulak yırtan tüfek çıtırdısı...
sonu gelmeyen bir yaralı akışı var.
bir çoğu daha yolda ölüyor.
birçok yerde ölüler ve yaralılar geçitleri kapatmış, geçiş imkansız.
kenarda, cesetler olabildiğince garip ve imkansız şekillerde asılı duruyorlar.
bu gözüpek adamları, korkunç bir şekilde sakatlanmış ve kanlar içinde görmek...
bazıları yaşamlarının son nefesini veriyor ve sonsuza kadar sesizliğe bürünüyor.
bunu hayatım boyunca unutabileceğimi hiç zannetmiyorum, dehşet verici!”